17 Mart 2015 Salı

Ankara'da Bir İtalyan Mucizesi

Eğer yakın arkadaşlarınızdan birisi aşçıysa çok sanşlısınız demektir. Çünkü her an mükemmel yemekler, tatlılar ve harika sunumlar ile karşılaşabilirsiniz. İşte böyle yetenekli bir adam tanıyorum.
Hani derler ya "denizden babam çıksa yerim" diye ben de bu sözü biraz değiştirerek " Chef Roberto ne yapsa gözüm kapalı yerim." diyorum :)
Bu adam çalışırken her türlü ayrıntıyı düşünüyor, sanki yemek yapmak bir nevi heykeltraşlık, bir nevi ressamlıkmış gibi hissettiriyor.
Beni tanıyanlar bilirler ben öyle yemekle arası iyi olan bir insan değilimdir. Hatta yemek yemeyi keyif olarak değil sadece gereklilik olarak görenlerdenim. Ama Roberto'nun mutfağı bir harika... O yüzden ara sıra uğradığım ve uğramaktan çok keyif aldığım bu mutfağı sizinle de paylaşmak istedim.
İtalyan mutfağını seviyorsanız, kısa bir süre için bile İtalya'da hissetmek istiyorsanız ve bir İtalyanın nasıl harikalar yarattığını görmek istiyorsanız kendinizi Chef'in mutfağına yani Kavaklıdere Mezzalunaya atabilirsiniz :)






Hani eski zamanlarda aşçı diyince insanın gözünde şişman amcalar canlanırdı ya, şimdiler de yeni trend aşçılar sportif görünümlü :)
Gelelim benim tavsiyelerime;



Başlangıç olarak  kurutulmuş italyan dana eti dilimleri içerisinde pecorino peyniri ve mozzarellalı kroketler ile dolu bi servis.


Salsiccia


Pizza'dan vazgeçmem diyorsanız tam da Türk damak tadına uygun..
Rigatoni Allo Siciliana
 Bu makarna benim favorim. Patlıcanın bir makarnaya nasıl yakıştığını tatmalısınız..




Bu lezzetlerin yanında en iyi kırmızı şarap gider...

Espresso Doppio


Bu kadar yemenin üstüne tabi sindirime yardımcı olması amacıyla limoncello yanında da Espresso...


Tiramisu
Tabi ki tiramisu yemeden asla sonlanmamalı bir italyan akşam yemeği...

Creame Brulee

 Ama daha önce hiç yemediğim ve hayatımda yediğim en güzel tatlı diye adlandırdığım, yerken bitmesini hiç istemediğim Creame Brulee yi nasıl anlatacağımı bilemiyorum. Ne söylesem az gelir bu tatlı için muhteşem birşey! Sadece bunu yemek için bile gidebilirsiniz.

Haydi Roberto'nun mutfağına... Hayat Güzeldir!

11 Mart 2015 Çarşamba

Eksik Kapasite İlişkiler

Çocukken hepimiz hayal kurmuşuzdur. Kimi zaman okuduğumuz kitaplardan, kimi zamanda izlediğimiz filmlerden esinlenerek..Kitaplarda ve filmlerde "son" lar genelde mutlu biterdi. Prens ve prenses birbirlerini sevdiler ve sonsuza kadar mutlu yaşadılar.. Meğer bize büyük bir yalan söylemişler. Meğerse sadece o filmlerde ve o kitaplarda varmış "mutlu son"lar.. Oysa hepimiz inanmamış mıydık çocukken, büyüyünce her şeyin çok güzel olacağına? Çocukken tam kapasite kullanıyor insan kendini, peki sonra ne değişiyor da kendimizi tam kapasite kullanmaktan vazgeçiyoruz? Hayatın  her alanında eksik kapasite ile yaşamaya o kadar alışmışız ki, en basiti her gün yanyana çalıştığımız arkadaşlarımızı bile fark etmezken, fark etsek bile bencilliğimizden yardım etmekten kaçarken, toplumsal olaylara bile "bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın" zihniyeti ile yaklaşırken zamanla bir çoğumuz ilgisiz, duyarsız insanlara bürüdük. Ve kaçınılmaz olarak elbette ki ilişkilerimiz de bundan nasibini aldı. Günümüz ahlak anlayışı ve toplum baskısını da yanımıza alarak başladık ilişkilerimiz de bir çok olmazsa olmaz kriterler aramaya.. Bi kere denk olmalıydık. Hayır aynı şeylerden keyif almamız yetmezdi sosyal statülerimizde denk olmalıydı..  Aynı şeylere gülebilmenin, dünyaya aynı yönden bakmanın ne önemi vardı ki sosyal statülerimizin yanında(!) Hatta belki de denklik bile kimilerimize az gelmeye başladı. Tüketim çılgınlığı ilişkilerimizde de kendini hızlıca göstermeye başladı. Her şeyin daha iyisini alma alışkanlığımızı insanlar üzerinde de uygulamaya başladık. Böylece hem her şeyin en iyisini istedik hem de sevilmek istedik. Ama sevmeyi unuttuk çünkü sevmek için yeterli olan kriterleri (!) yükselen egolarımız yüzünden bulamıyorduk. Oysa hepimiz sevilmek için gerekli kriterlere fazlasıyla sahiptik! İstedik ki aşık olalım biri orda bizi beklesin ve sonsuza kadar sevsin, aynı zamanda biz de doyumsuzca yaşamaya devam edelim. Sanki her geçen gün yayılan bir hastalıktı bu. Kimimize farkında olmadan bulaşıyordu, bulaştığını bile fark etmiyorduk, kimimiz ise isteyerek yakalanıyordu bu hastalığa.. Kurtulanları görünce de başka bahaneler üretmeye başlıyorduk.. Çocukluğum sona erdikten itibaren sıkça mutsuzluğumdan mutlu olan insanlar tanıdım. Eminim hepiniz tanıyorsunuzdur o insanları.. Bazen de aynaya bakmanız yeterli olacaktır. Oysa farkında değiliz hayatın güzel olduğunun, bir yarışın içinde olmadığımızın, ve her zaman her şeyin en iyisini elde edemeyeceğimizin. Yaşlanacağımızı unutarak hırslar içinde yaşıyoruz. Bi an olsun soluklanıp ta sevmeyi denemiyoruz. Çünkü önce sevilmek istiyoruz. Egomuz ordan konuşuyor. Egomuzla yola çıkıyoruz ve sonra da kendimizi yanlış omuzlar da ağlarken buluyoruz.

Hani Küçük Prens hep diyor ya "büyükler böyledir işte" Ne yazık ki bu sözüne katılmamak mümkün değil.

 Çok zor değil, egonuzu bazen evde bırakmayı deneyin sonra da kafanızı kaldırıp gökyüzüne bakın,  denizin tuz kokusunu içinize çekin, ormanda yürüyüş yapın.. Unutmayın "Hayat Güzeldir!" sadece farketmeyi deneyin!

Çok teknolojik! (mim)


Bu aralar bloguma ayıracak vaktim yok dememe rağmen sürekli beni mimleyen ve sitemlerini ileten canım ekip arkadaşım çoşkunlufigen için bu yazım J
Bende marketmanı mimliyorum :)


Konumuz “Gelişen teknoloji ile birlikte kullandığımız telefonlar” bu konu benim için o kadar karışık ki, teknoloji konusunda bahtsız olanlardanım. Hepsini hatırlayabilecek miyim bilmiyorum ama başlıyorum anlatmaya :)

1.Nokia 3310

İlk telefonuma lise yıllarında sahip olmuştum. O kadar mutluydum ki hem anteni yoktu hem de renk renk kapak takabiliyordum. Üstelik içinde "snake" oyunu vardı. Daha ne isteyebilirdim ki :) Şimdilerde operatörler istemediğimiz kadar SMS’i hediye verirken o dönemler 100 kontörün10 TL olduğu, 1 mesajın 2 kontör olduğu yıllardı :) Dolayısıyla iletişimden çok cep telefonuna sahip olmak çoğumuz için daha önemliydi.


2. Samsung marka kızaklı bir telefon



Modelini hatırlayamıyorum ama üniversiteye başladığım yıl babam, siyah kızaklı bir telefon almıştı. 3310 la olan yolculuğuma veda etme vakti gelmişti. Ama onu da çok sevmiştim, bırakamıyordum ilk telefonumdu sonuçta o yüzden bir süre 2 telefon birden kullanmaya başlamıştım. Çoğu zaman sahip olduğum ilk şeyden vazgeçmekte zorlanıyorum. Tıpkı bana ilk defa kredi kartı veren bankadan, alışveriş yapmasam bile 12 yıl boyunca vazgeçemediğim gibi :)

Maalesef bu kızaklı telefonumla yolculuğumuz da çok kısa sürdü herhalde birkaç ay sonra bozulmuştu ve tabi ki yeni telefon alma vakti gelmişti :)

3. Nokia 3220


Hani küçük çocukların spor ayakkabıları vardır ya ışıklı, bastıkça ışıkları yanar çocuklarda o kadar eğlenir ki bu durumdan sağa sola koşturup dururlar. Çocuklar çok eğlenir ama bir süre sonra çevredekilerin de sinirleri bozulmaya başlar.  İşte aynı o çocuklar gibi ben de çok severek almıştım ışıklı telefonumu ama bir süre sonra sinirlerimi bozmaya başladığından ışıklarını kapatarak kullanıyordum J O zamanlar harçlıklarını biriktiren ablamın hediyesiydi bana bu telefon ancak maalesef onunla da yolculuğumuz uzun sürmedi çünkü tamda aldığım gün çok sevdiğim bir arkadaşım telefonumun üstüne bira döktü :) Tabi sonra hayır gelir mi telefondan tabi gelmez.1 yıl kullanamadan rahmetli oldu canım telefonum.Paramda yok ki o zamanlar yeni telefon alsam diye düşünürken ablamın eski telefonu kaldı elime.

Diyorum ya bahtsızım telefon konusunda ama durun daha yeni başlıyor telefon maceralarım..

4. Samsung marka kapaklı bir telefon

Evet ablamın yıllarca bozmadan kullandığı telefonuna kalmıştım. Anlamıyordum nasıl olur da yıllarca bozulmayan o telefon ben kullanmaya başladıktan sonra bozulur.  Off artık utanıyordum aileme “bana telefon alın” demeye.. Ama neyse ki şehir dışında okuyordum ve bana ulaşmak zorundalardı o yüzden “git hadi istediğin telefonu al” dediler.

5.LG dokunmatik
Bu sefer ekonomik bir şey almaya karar vermiştim ve ilk dokunmatik telefonumu aldım.
Her zaman cıvıl cıvıl renkleri çok sevmişimdir. O yüzden hemen pembesini seçtim. Hem de bu sefer söz vermiştim kendime bu telefona çok iyi bakacaktım. Sanırım sözümü tutamadım ki henüz 1 yıl bile olmadan vedalaştık kendisiyle..

Daha okulum bitmemişti ve ben üniversite hayatımda 5 tane telefonu çöp haline getirmiştim. Tabi defalarca değiştirdiğim bataryaları, sarj aletlerini saymıyorum bile..Ama darbelere dayanıklı bir telefon yapmaları lazımdı tıpkı 3310 gibi ilk telefonumu bozulduğu için değil artık demode olduğu için bırakmak zorunda kalmıştım. Teknoloji ilerledikçe telefonlar dayanıksızlaşıyordu en azından benim için. Aslında öyle sakar biR insan da değilim sanırım cep telefonları ile aramızda iletişim eksikliği var birbirimizin dilinden anlamıyoruz J

Ahh keşke biraz harçlık biriktirebilseydim, yeni bir telefon alacaktım ama hayatında hiçbir zaman para biriktiremeyen biri olarak bu çok zordu benim için, o yüzden bir iş bulana kadar idare edecektim ev halkının eski telefonlarıyla. Bir süre de böyle markasını modelini hatırlamadığım evdeki eski telefonlardan ikisini 6.ve 7.Telefonum olarak kullandım.

8. Samsung Dokunmatik

Ve sonunda işe başlamıştım. Kendime ilk maaşımla kalıcı(!) bir hediye almalıydım. Ve bu da tabi ki bir telefon olmalıydı. Böylece 8.telefonumu aldım. Hemde sadece kendime değil aynı telefondan ablama da hediye aldım. Oysa nereden bilebilirdim ki benim için 2 yıl sürecek bir kabusun başladığını. Sonuçta günlerce araştırmıştım dokunmatik, süper fotoğraf çeken, şıkta bir telefondu aradığım özellikleri karşılıyordu.. Tamam ben telefonlarıma kötü davranmış olabilirim kabul ediyorum ama bunu alalı sadece 2 gün olmuştu. Ama bu haksızlıktı kılıfından bile çıkarmaya kıyamadığım telefonum kendi kendine kapanmıştı ve açılmıyordu! Ama bu nasıl olurdu gerçekten bu sefer benim hiç hatam yoktu ki... Ama bu haksızlık diye kendi kendime söylenmekten vazgeçtim ve hakkımı aramaya karar verdim yasal süresi dolduğu halde teknik servisten bir türlü gelemeyen telefonum için,  böylece hakem heyetine şikayette bulundum. Onlarda sağ olsunlar bana karşı dava açtılar ve yaklaşık 2 yıl süren hukuki bir mücadele başladı. Merak edenler için tabi ki davayı ben kazandım, bedel iadesi + 2 yıllık yasal faizi aldım.

Tabi bu 2 yıl boyunca da telefonsuz durmadım.

9.Blackberry

Bu seferde herkesin iphone al demesine karşılık “herkeste var o ya, hem blackberry daha cool” diyerek maillerimi de kolayca takip etmek amacıyla kendime blackberry aldım. Ama ne yazık ki onunla da yolculuğumuz 1 yıldan az sürdü.. Artık taleplerimi karşılayamıyordu kendisi.. İnternete girmek bile tuşlu bir telefonla çok zor oluyordu.. İşte bu yüzden o beni bir gün aniden yarı yolda bırakmadan ben onu bıraktım.

İşte 10. ve son telefonum İPHONE


Ve işte en sevdiğim iyi ki seni almışım. Keşke daha önce alsaymışım. Herkes kullanıyorsa demek ki bir bildikleri vardır diyerek kabul etseymişim.

ayfoncular ve samsungcular olarak ikiye ayrıldığımız şu günlerde ben de bir ayfoncu olarak çok memunum :)

Bu telefonum defalarca kez yere düşmesine,üstüne çay,kahve dökülmesine ve hatta 2. kattan beton zemine düşmesine rağmen ekranında bir çizik bile oluşmadı ve hala çalışmakta. Lütfen nazar değdirmeyin :)