11 Mart 2015 Çarşamba

Eksik Kapasite İlişkiler

Çocukken hepimiz hayal kurmuşuzdur. Kimi zaman okuduğumuz kitaplardan, kimi zamanda izlediğimiz filmlerden esinlenerek..Kitaplarda ve filmlerde "son" lar genelde mutlu biterdi. Prens ve prenses birbirlerini sevdiler ve sonsuza kadar mutlu yaşadılar.. Meğer bize büyük bir yalan söylemişler. Meğerse sadece o filmlerde ve o kitaplarda varmış "mutlu son"lar.. Oysa hepimiz inanmamış mıydık çocukken, büyüyünce her şeyin çok güzel olacağına? Çocukken tam kapasite kullanıyor insan kendini, peki sonra ne değişiyor da kendimizi tam kapasite kullanmaktan vazgeçiyoruz? Hayatın  her alanında eksik kapasite ile yaşamaya o kadar alışmışız ki, en basiti her gün yanyana çalıştığımız arkadaşlarımızı bile fark etmezken, fark etsek bile bencilliğimizden yardım etmekten kaçarken, toplumsal olaylara bile "bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın" zihniyeti ile yaklaşırken zamanla bir çoğumuz ilgisiz, duyarsız insanlara bürüdük. Ve kaçınılmaz olarak elbette ki ilişkilerimiz de bundan nasibini aldı. Günümüz ahlak anlayışı ve toplum baskısını da yanımıza alarak başladık ilişkilerimiz de bir çok olmazsa olmaz kriterler aramaya.. Bi kere denk olmalıydık. Hayır aynı şeylerden keyif almamız yetmezdi sosyal statülerimizde denk olmalıydı..  Aynı şeylere gülebilmenin, dünyaya aynı yönden bakmanın ne önemi vardı ki sosyal statülerimizin yanında(!) Hatta belki de denklik bile kimilerimize az gelmeye başladı. Tüketim çılgınlığı ilişkilerimizde de kendini hızlıca göstermeye başladı. Her şeyin daha iyisini alma alışkanlığımızı insanlar üzerinde de uygulamaya başladık. Böylece hem her şeyin en iyisini istedik hem de sevilmek istedik. Ama sevmeyi unuttuk çünkü sevmek için yeterli olan kriterleri (!) yükselen egolarımız yüzünden bulamıyorduk. Oysa hepimiz sevilmek için gerekli kriterlere fazlasıyla sahiptik! İstedik ki aşık olalım biri orda bizi beklesin ve sonsuza kadar sevsin, aynı zamanda biz de doyumsuzca yaşamaya devam edelim. Sanki her geçen gün yayılan bir hastalıktı bu. Kimimize farkında olmadan bulaşıyordu, bulaştığını bile fark etmiyorduk, kimimiz ise isteyerek yakalanıyordu bu hastalığa.. Kurtulanları görünce de başka bahaneler üretmeye başlıyorduk.. Çocukluğum sona erdikten itibaren sıkça mutsuzluğumdan mutlu olan insanlar tanıdım. Eminim hepiniz tanıyorsunuzdur o insanları.. Bazen de aynaya bakmanız yeterli olacaktır. Oysa farkında değiliz hayatın güzel olduğunun, bir yarışın içinde olmadığımızın, ve her zaman her şeyin en iyisini elde edemeyeceğimizin. Yaşlanacağımızı unutarak hırslar içinde yaşıyoruz. Bi an olsun soluklanıp ta sevmeyi denemiyoruz. Çünkü önce sevilmek istiyoruz. Egomuz ordan konuşuyor. Egomuzla yola çıkıyoruz ve sonra da kendimizi yanlış omuzlar da ağlarken buluyoruz.

Hani Küçük Prens hep diyor ya "büyükler böyledir işte" Ne yazık ki bu sözüne katılmamak mümkün değil.

 Çok zor değil, egonuzu bazen evde bırakmayı deneyin sonra da kafanızı kaldırıp gökyüzüne bakın,  denizin tuz kokusunu içinize çekin, ormanda yürüyüş yapın.. Unutmayın "Hayat Güzeldir!" sadece farketmeyi deneyin!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder