25 Aralık 2015 Cuma

Amsterdam 'da 3 Gün


-Neredesin Özgürlük çık artık ortaya, gerçekten var mısın, yoksa bizi mi kandırıyorsun?
-Tabi ki varım ama beni her yerden göremezsin, görmek istiyorsan Amsterdam'a gel!

Bir şehri tek bir kelime ile anlatın deseler, Amsterdam'ı en iyi anlatan tek kelime özgürlük olurdu! 

Bugüne kadar en sevdiğim, en mutlu olduğum Avrupa şehri Barcelonaydı. Tahtını hiçbir şehir alamaz derdim ta ki Amsterdam'ı görene kadar. Artık benim için ilk sırada bu şehir yer alıyor. Amsterdam çok mu güzel de 1. sırada yer alıyor derseniz tabi ki çok daha güzel şehirler var mesela İstanbul kadar güzel değil bence. Ancak bu şehrin benim için ilk sırada yer almasının nedeni tamamen kültür farkı. Bu şehirde ki kültür çok farklı burası ütopya seviyesinde özgürlüklerin yaşandığı bir şehir. İnsanlar kim olmak istiyorsa "o" oluyorlar. Kimse de karışmıyor. Şehir, içinde farklı hayat tarzlarına saygı barındırıyor. Bu şehirde sanki sizi bir filmin içine koydular da orada unuttular hissiyatını yaşıyorsunuz. İster istemez kendi hayatınızla, kendi ülkenizle kıyaslama yapıyorsunuz. Kimsenin "öteki"leşmediği bir şehir burası isteyen ibadetini yapıyor, isteyen elinde kekiyle,otuyla,mantarıyla takılabiliyor. İnsanlar birbirlerine karşı oldukça saygılı ve mutlu. Özgürlüğü en derin hissedebileceğiniz bir şehir. Sırf bu duyguyu yaşamak için bile gidilebilir.Gittikten sonra dönmemek için yüzlerce bahane bulabilirsiniz. Yada tam tersi yeniden gitmek için.


Gece değil aslında günün ilk saatleri
3 günlük Paris seyahatimiz sonrasında otobüs ile Amsterdam'a geçtik. Sabah 05.30'da şehirdeydik. Otelimiz Dam Meydanı'na oldukça yakındı ve Central Station'dan yürüyerek gidebilirdik. Buna rağmen saat çok erken olduğu için otobüste sokakların ıssız olacağını düşünerek taksiye binmeye karar verdik ama şehre indiğimizde tamamen yanıldığımızı fark ettik. Sabahın o saati olmasına rağmen şehir cıvıl cıvıldı insanlar işe gitmek için erkenden evlerinden çıkmıştı. Durum böyle olunca bizde otelimize kadar yürüdük sabah 6'da otelimizdeydik. Otelimiz ile ilgili tek memnun kaldığım konu kahvaltısı olduğu için tavsiye etmeyeceğim.




İşte artık Avrupa'nın en masalsı şehirlerinden birindeydik. Gündüzleri gerçek,geceleri ise masala dönüşen şehir!
Geceleri şehir masala dönüşüyor, masal dedik ama siz balkabağına dönüşmüyorsunuz :)


Burası şehirleşme açısından mükemmel bir uyum yakalamış, tarihi yapısı kusursuz şekilde korunmuş binalar insan da sanki bir tabloya bakıyormuş hissiyatı uyandırıyor. Şehrin her yerinde karşınıza çıkan kanallar ise şehre bohem bir hava katmış. Havası da bahsedildiği gibi korkunç soğuk değildi. Aralık ayında Ankara'nın ayazını bilenler için oldukça güzel bir havası vardı diyebilirim. 3 gün boyunca hep sokaklarda olmamıza rağmen hiç üşümedik. Aralık ayında tek sıkıntı havanın 9'a doğru aydınlanıyor ve 16.30 gibi kararıyor olmasıydı.


Gelelim Amsterdam'da biz nereleri gezdik. Şehir içinde bir çok müze barındırıyor. Eğer müze gezmeyi seviyorsanız bol bol müze gezebilirsiniz. Yok ben bu bohem şehri gezmek istiyorum, cafelerde takılmak istiyorum derseniz bunu da çok keyifli bir şekilde yapabilirsiniz. Yada önce müze gezip sonrasında müzelerin önünde ki (mesela Anne Frank Evi) kanalların önünde yer alan cafelerde kahvenizi yudumlarken bu masal şehrinin tadını çıkartabilirsiniz. 


Biz bu şehirde ki 3 günümüzde Rijksmuseum, Van Gogh Müzesi, Dam meydanı, Kraliyet Sarayı, Red Light, Anne Frank'ın Evi,(Bu müzeye gidecekseniz hikayesini gitmeden önce okumanızı tavsiye ederim, ben meğer çocukluğumda kitabını okumuşum, müzeyi gezerken anımsadım) Voldenpark, Amsterdam Çiçek Pazarı'nı gezerek ve Kanal Turu (türkçe dil seçeneğide mevcut) yaparak ve kanalların önünde ki cafeler de oturarak geçirdik. 
Madame Tussauds Müzesi'ne ise girmedik balmumu müzesini eminim daha önce başka şehirlerde görmüşsünüzdür görmediyseniz bile 22 euro bu müze için bence çok fazla :)















Bu şehrin içinde "Dünyanın En Büyük Şehir Parkları" katagorisinde yer alan Voldenpark yer alıyor. Resmen şehrin merkezinde park değil orman var diyebiliriz. Yaklaşık 120 dönümlük bir alanı kapsıyormuş. Bence eğer yaz aylarında gidiyorsanız 1 gününüzü bu parka ayırmalısınız. Biz kış olmasına, yağmur atıştırmasına rağmen 4 saat boyunca bu parkta yürüdük. Hatta gidebiliyorsanız kesinlikle bisiklet kiralayarak gitmenizi öneririm. Hem de parkın içinde biber gazı yeme ihtimaliniz bulunmuyor :) 






Bi kuğu gördüm sanki..
Önünde yeşil sandalı olan bu ev benim evim olsun, ne de olsa masaldayız.

Aralık ayında gitmenizin bir faydası da kurulan Noel Pazarları'nı gezmek olacaktır. Şehrin her yanını ışıl ışıl görmeniz mümkün olacaktır.



Bisiklet konusuna gelince bu şehirde ki bisiklet çılgınlığını  gittiğinizde göreceksiniz, ya da çarpacaksınız :) 
Son olarak ne yiyelim derseniz asla aç kalmayacağınızı bilmeniz gerekir. Yiyecek konusunda çeşit çok fazla ama şehre özgü olan tabi ki patates kızartması ve her köşe başında rastlayacağınız pastanelerinden mutlaka Nutellalı Muffin'i yemeden dönmemelisiniz. Öyle güzel ki benim en az günde 2 tane patates kızartması, 3 tane muffin yemediğim ve 4 tane sıcak çikolata içmediğim gün olmadı :)

Hayat güzeldir! 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder