24 Ekim 2016 Pazartesi

Kapadokya: Hayaller Diyarı



Yanınıza sadece hayal gücünüzü alın ve düşün yollara… 

Bu sefer ertelemen daha dönmeden yolda başladım yazmaya..

Kapadokya’ya yaklaşık 8-9 yaşlarımdayken gitmiştim ve o masalsı dünya çok etkilemişti beni. Bir çocuğun hayal gücü ile Kapadokya’da neler yaşadığını tahmin edebiliyor musunuz? Sonrasında yıllardır sürekli dilimde yeniden gitmek ama hayat bir türlü izin vermiyordu. Sonunda düşünmeden, program yapmadan tamamen bir arkadaşımın "hadi gel Kapadoka'ya gidelim" demesiyle anlık bir kararla attık kendimizi yollara..

Dünya'nın en güzel ülkelerden birkaçını, ülkemde de birçok şehir gezmeme rağmen ilk defa Kapadokya’da o kadar çok fotoğraf çektim ki telefonumun hafızası doldu.  

Tuz Gölü

Ankara’dan çok erken saatlerde yola çıktık ve Tuz Gölün’de güneşin doğuşunu izlemek için ilk molamızı verdik. Sonrasında Ihlara Vadisi’ne gittik. Ihlara Vadisi Hasandağı’ndan püsküren lavların akarsu aşındırması sonucu yüksekliği yaklaşık 110 metreyi bulan bu kanyonu oluşturmuş. Yaklaşık 380 basamak sonrası Melendiz Çayı'na iniliyor.

Müze kartlarınız eğer yoksa buradan almayı unutmayın çünkü buradan sonra sıkça ihtiyacınız olacak.  Tabi İş Bankası kredi kartınız varsa Müze Kart özelliğine sahip. Ücretsiz gezebilirsiniz.
  


Ihlara Vadisi
Ve buradan sonra Derinkuyu Yer Altı Şehrine geldik. Burası benim en çok etkilendiğim yer oldu. Çocukken de içine girdiğim anda hayaller kurmaya başlamıştım. Tabi o zaman ebatlarım küçüktü rahat rahat gezebilmiştim. Şimdi ise iki büklüm halde gezdim çünkü çok dar alanlar oysa ki hepi topu 50 kg bir insanım. Eskiden insanlar minikmiş. O zamanlar da yaşayan insanları hayal ederek ve her adımımda neden hala zamana yolculuk yapamıyorum diye söylenerek gezdim. Bu yeraltı şehri kocaman bir topluluğu barındıracak kadar büyük  MÖ 3000li yıllara dayandığı tahmin ediliyormuş. Derinkuyu’da ilk olarak Roma İmparatorluğu’nun zulmünden kaçan Asur Kolanileri yaşıyormuş. 8 katlı olan bu şehir de ilk 2 katta mutfak, kiler, şarap mahzenleri, 3.,4. Katta yaşam alanları, kilise, mezarlıklar bulunmakta.

Derinkuyu Yeraltı Şehri

Derinkuyu Yeraltı Şehri
 Sıra geldi Göreme Açık Hava Müzesi’ne tabi ki Kapadokya’ya gelen herkesin görmeden dönmesinin mümkün olmadığı bir yer burası. Bu müze içinde kilise ve manastırlar bulunuyor.










Asmalı Konak

Üç Güzeller






Sırada Paşabağ Vadisi yer alıyor. Burada da hayal gücünüzü bol bol kullanabilirsiniz.

Uçhisar

Güvercinlik Vadisi’ne doğru giderken önünüze Uçhisar Panaroma çıkacaktır. Burada kesinlikle panoramik çekimler yapmalısınız, yine hayaller hayaller… Güvercinlik Vadisi ismi ise artık eskisi kadar çok güvercin olmasa da önceden güvercinler Kapadokya bölgesinde yaşayan insanlar için önem taşıyormuş bu sebeple verilmiş. Meşhur nazar boncuklu ağaca gidip dilek tutabilirsiniz. 
Uçhisar Kalesi Kapadokya’nın hem en turistik bölgelerinden biri hemde bölgenin en yüksek noktalarından biri.
Kızılırmak

Ve Avanos yani  çanak çömlek..Avanos’ta Kızılırmak kenarında dolaşabilirsiniz.

Balon Turu

Ankara’ya dönüş yolunda son olarak Hacı Bektaş’ı ziyaret ettik şansımıza bir de dedeye denk geldik o anlattı birazcık bizlere.. 



Hayallerinizi de alıp haydi düşün Kapadokya yollarına... Hayat gezince daha güzel! 

21 Ekim 2016 Cuma

Hepimiz "Shirley Valentine"

Yazın bitmesinin tek bir sevdiğim yönü var o da tiyatro sezonunun açılması. Yazın bol bol hem bedenimi hem ruhumu gezdirdim şimdi ise ruhumu sanatla doldurma günleri başladı. Aslında çok sık tiyatro takip etmeme, hatta beğendiğim birçok oyun olmasına rağmen dün akşam izlediğim bu oyunu vakit geçmeden paylaşmak istedim.  Belki de tam da kendimi bugünler de Shirley gibi hissettiğim hayatımı değiştirmeye cesaret etmekle etmemek arasında kaldığım için..

Shirley’e göre çok daha güzel oyunlar var ama Shirley Sumru Yavrucuk’a nasıl yakışmış gidip mutlaka görmeniz lazım. Tek kişilik oyunları oynamak zordur ama Sumru Yavrucuk bunu nasıl güzel başarmış, oyun boyunca izleyici olarak oyundan hiç kopmuyorsunuz, zaman nasıl geçiyor anlamıyorsunuz, yüzünüzde bir tebessüm, çoğu zamanda kahkahalar.. Bu arada oyunun müzikleri de ayrı bir güzeldi.

İngiliz Willy Russell’ın birçok ödül kazanmış 1986 yılında yazdığı  Shirley’e gelecek olursam, oyun Londra’da geçiyor. Shirley Valentine 45 yaşında çocuklarını büyütüp okutmuş, onlar gidince de eşi ile yalnız kalmış bir kadın. En yakın arkadaşı ‘Duvar’.  Hayatının monotonluğu Shirley’i mutsuz bir kadın haline getiriyor. Shirley en büyük hayali üzüm yetişen bir ülkede deniz kenarında bir kadeh şarap içmek olan bir kadın. Bir gün bir arkadaşının kendisine hediye ettiği Bodrum tatiline zor bela gitmeye karar vermesiyle birlikte herşey değişiyor. Bir kadın değişiyor ve herkes değişiyor. Shirley Valentine, yeni bir kadın olarak mutlu bir hayata başlıyor.

Aslında kimi zaman/herzaman hepimiz hayatlarımızı değiştirmek istemişizdir/istiyoruzdur. Hepimizin Shirley gibi 1. Perdede ki hayatlarımızı kapatıp 2. Perdeye başlamak istemişizdir. Yeni Shirley olmak hepimizin hayali.. Belki de bu oyun biraz olsun cesaretlendirir hepimizi.. 

20 Ekim 2016 Perşembe

Mini Doğu Turu: Diyarbakır-Mardin-Urfa


Tatil deyince aklıma sanmayın ki sadece Ege kıyıları ya da Avrupa ülkeleri geliyor.  Bu sefer döner dönmez hemen yazamadım çok geç bir post oldu ama taslaklarım da görünce kıyamadım silmeye yazmadan da duramadım çünkü çok keyifli zamanlar geçirdiğim bir geziydi Diyarbakır-Mardin-Urfa gezisi benim için. 

Benim doğuya yolculuğum günlerden bir gün Master’dan bir arkadaşımın beni düğününe davet etmesiyle başladı. Düğün Mardin’deydi.Yaşasın hem bir aşiret düğünü görecektim hem de sonunda doğuya gitme fırsatı geçmişti elime. Uzun zamandır istiyordum ama hayat bir türlü izin vermiyordu. O zaman sadece Mardin'le yetinmemeliydim, uçak biletlerini gidiş-dönüş Diyarbakır olarak aldık, buradan araba ile Mardin ve Urfa’ya geçmeye karar verdik. Böylece 6 günlük mini doğu seyahatimiz de başlamış oldu. Sabah erken saatlerde Diyarbakır’a indik, yazdı, Temmuz ayıydı, hava inanılmaz sıcaktı, daha önce hiçbir şehirde Akdeniz kıyılarında bile hissetmediğim türden bir sıcaklık vardı. Tarif bile edemeyeceğim ve şu an yazarken bile nefesimin daraldığı bir sıcaklıkla baş başaydık. O an anlamıştım 6 gün boyunca uyuyamayacağımı. Uyumak için sadece 4 saatiniz var hava gece 2’den sonra birazcık serinliyor 6’ya kadar uyudunuz uyudunuz. 6’da kavurucu sıcaklar yeniden kendini gösteriyor. Sıcakta gezmek oldukça zordu, sıcaktan burnum kanamıştı, gezerken sık sık kafanıza su dökmeniz gerekebilir. Hayır abartmıyorum! Cidden Diyarbakır inanılmaz sıcaktı.

Ama sıcaktan yılmak yoktu, madem geldik gezecektik. Diyarbakır’da yaşayan arkadaşlarımda vardı şanslıydım ki onlar beni gezdirdi.


Önce görkemli Şehir Surları’nı görerek başladık gezimize. Diyarbakır Surlar’ı dünyada Çin Seddi’nden sonra uzunluk olarak ikinci (5.700 m), yükseklik olarak da birinciymiş.  Daha sonra  “Sur İçi” olarak adlandırılan bölüme girdik ve burada Tarihi Hasan Paşa Hanı’nda kahvaltı yaptık. Tarihi handa kahvaltıcılar, kafeler, antikacılar, yer alıyor. 



Kahvaltı sonrasında hemen yakınlarında yer alan Ulu Cami’yi gördük. Ulu Cami’den sonra Diyarbakır'ın dar sokaklarına gezmeye başladık. Sur İçi bölgesi sanki bir açık hava müzesi gibiydi. Bu dar sokaklarda yer alan Cahit Sıtkı Tarancı’nın ve Ahmed Arif’in günümüzde müze olarak kullanılan evlerini ziyaret ettik.  Sonrasında Meryem Ana Süryani Kadim Kilisesi, Surp Giragos Ermeni Kilisesi ve Bakırcılar Çarşısı’nı gezdik. 










Sur içinden çıktıktan sonra da 10 gözlü köprü, Dicle Nehri ve Atatürk’ ün 1916-1917 yılları arasında kaldığı Gazi köşkünü ziyaret ettik.











Akşam yemeğinden sonra ise Sülüklü Han’a gidip közde ağır ateşte pişirilmiş ünlü Melengiç Kahvesini içtik.

İlk gün Diyarbakır’ı şöyle bir gezdik nasılsa dönüşümüzde bu şehirden olacaktı dolayısıyla son günümüzde burada geçecekti o yüzden bir güne herşeyi sığdırmaya çalışmadık.

Ve ertesi gün Mardin’e doğru yola çıktık. Mardin’de iki günümüz vardı. İlk günümüzü Mardin’in şehir içini gezerek, ikinci günümüzü ise Midyat’a giderek ve Deyrulzafaran Manastırı'nı görerek değerlendirdik. 

Sanırım Mardin hakkında ne söylesem az gelir. Büyüleyici bir şehir sanki bir masalın içindesiniz. Ama Avrupa masalları gibi değil, gotik masallardan. Mardin' de zaman kavramı yok olmuş gibiydi. O kadar çok medeniyete ev sahipliği yapmış ki Mardin, tüm inançlara saygı duyulan bir şehir. Yanınızda sinagog, kilise ve ya cami yer alıyor.


Gündüzü kadar gecesi de olağanüstü bu şehrin. Belki de ömrüm de hiçbir yerde yıldızları bu kadar net görmemiştim. 










Mardin sonrası ise Urfayı gördük. Urfa'da çok vaktimiz yoktu ve kısıtlı bir gezi oldu Balıklı Göl ve Harran'ı gördük. Harran'da dünyanın ilk üniversitesini gördük. 







Dünya'nın ilk üniversitesi

Ve son günümüzde Diyarbakır’a döndük.
Bu son günümüzde şehrin  yeni yüzünü gördük. Yenişehir semtinde dolaştık.
Bu arada belirtmeden geçemeyeceğim bu şehirlerde etler kokmuyor :) 
Benim gibi asla kuzu eti tüketemeyenlerdenseniz mutlaka deneyin!

Hayat gezince daha da güzel..
Bol gezmeler :)