20 Ekim 2016 Perşembe

Mini Doğu Turu: Diyarbakır-Mardin-Urfa


Tatil deyince aklıma sanmayın ki sadece Ege kıyıları ya da Avrupa ülkeleri geliyor.  Bu sefer döner dönmez hemen yazamadım çok geç bir post oldu ama taslaklarım da görünce kıyamadım silmeye yazmadan da duramadım çünkü çok keyifli zamanlar geçirdiğim bir geziydi Diyarbakır-Mardin-Urfa gezisi benim için. 

Benim doğuya yolculuğum günlerden bir gün Master’dan bir arkadaşımın beni düğününe davet etmesiyle başladı. Düğün Mardin’deydi.Yaşasın hem bir aşiret düğünü görecektim hem de sonunda doğuya gitme fırsatı geçmişti elime. Uzun zamandır istiyordum ama hayat bir türlü izin vermiyordu. O zaman sadece Mardin'le yetinmemeliydim, uçak biletlerini gidiş-dönüş Diyarbakır olarak aldık, buradan araba ile Mardin ve Urfa’ya geçmeye karar verdik. Böylece 6 günlük mini doğu seyahatimiz de başlamış oldu. Sabah erken saatlerde Diyarbakır’a indik, yazdı, Temmuz ayıydı, hava inanılmaz sıcaktı, daha önce hiçbir şehirde Akdeniz kıyılarında bile hissetmediğim türden bir sıcaklık vardı. Tarif bile edemeyeceğim ve şu an yazarken bile nefesimin daraldığı bir sıcaklıkla baş başaydık. O an anlamıştım 6 gün boyunca uyuyamayacağımı. Uyumak için sadece 4 saatiniz var hava gece 2’den sonra birazcık serinliyor 6’ya kadar uyudunuz uyudunuz. 6’da kavurucu sıcaklar yeniden kendini gösteriyor. Sıcakta gezmek oldukça zordu, sıcaktan burnum kanamıştı, gezerken sık sık kafanıza su dökmeniz gerekebilir. Hayır abartmıyorum! Cidden Diyarbakır inanılmaz sıcaktı.

Ama sıcaktan yılmak yoktu, madem geldik gezecektik. Diyarbakır’da yaşayan arkadaşlarımda vardı şanslıydım ki onlar beni gezdirdi.


Önce görkemli Şehir Surları’nı görerek başladık gezimize. Diyarbakır Surlar’ı dünyada Çin Seddi’nden sonra uzunluk olarak ikinci (5.700 m), yükseklik olarak da birinciymiş.  Daha sonra  “Sur İçi” olarak adlandırılan bölüme girdik ve burada Tarihi Hasan Paşa Hanı’nda kahvaltı yaptık. Tarihi handa kahvaltıcılar, kafeler, antikacılar, yer alıyor. 



Kahvaltı sonrasında hemen yakınlarında yer alan Ulu Cami’yi gördük. Ulu Cami’den sonra Diyarbakır'ın dar sokaklarına gezmeye başladık. Sur İçi bölgesi sanki bir açık hava müzesi gibiydi. Bu dar sokaklarda yer alan Cahit Sıtkı Tarancı’nın ve Ahmed Arif’in günümüzde müze olarak kullanılan evlerini ziyaret ettik.  Sonrasında Meryem Ana Süryani Kadim Kilisesi, Surp Giragos Ermeni Kilisesi ve Bakırcılar Çarşısı’nı gezdik. 










Sur içinden çıktıktan sonra da 10 gözlü köprü, Dicle Nehri ve Atatürk’ ün 1916-1917 yılları arasında kaldığı Gazi köşkünü ziyaret ettik.











Akşam yemeğinden sonra ise Sülüklü Han’a gidip közde ağır ateşte pişirilmiş ünlü Melengiç Kahvesini içtik.

İlk gün Diyarbakır’ı şöyle bir gezdik nasılsa dönüşümüzde bu şehirden olacaktı dolayısıyla son günümüzde burada geçecekti o yüzden bir güne herşeyi sığdırmaya çalışmadık.

Ve ertesi gün Mardin’e doğru yola çıktık. Mardin’de iki günümüz vardı. İlk günümüzü Mardin’in şehir içini gezerek, ikinci günümüzü ise Midyat’a giderek ve Deyrulzafaran Manastırı'nı görerek değerlendirdik. 

Sanırım Mardin hakkında ne söylesem az gelir. Büyüleyici bir şehir sanki bir masalın içindesiniz. Ama Avrupa masalları gibi değil, gotik masallardan. Mardin' de zaman kavramı yok olmuş gibiydi. O kadar çok medeniyete ev sahipliği yapmış ki Mardin, tüm inançlara saygı duyulan bir şehir. Yanınızda sinagog, kilise ve ya cami yer alıyor.


Gündüzü kadar gecesi de olağanüstü bu şehrin. Belki de ömrüm de hiçbir yerde yıldızları bu kadar net görmemiştim. 










Mardin sonrası ise Urfayı gördük. Urfa'da çok vaktimiz yoktu ve kısıtlı bir gezi oldu Balıklı Göl ve Harran'ı gördük. Harran'da dünyanın ilk üniversitesini gördük. 







Dünya'nın ilk üniversitesi

Ve son günümüzde Diyarbakır’a döndük.
Bu son günümüzde şehrin  yeni yüzünü gördük. Yenişehir semtinde dolaştık.
Bu arada belirtmeden geçemeyeceğim bu şehirlerde etler kokmuyor :) 
Benim gibi asla kuzu eti tüketemeyenlerdenseniz mutlaka deneyin!

Hayat gezince daha da güzel..
Bol gezmeler :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder